28 Mayıs 2020

MAYIS YILDIZLARI

ile Cuma ERDOĞAN

Elinde ne piyon kaldı, ne vezir, ne kale/ Düştü birbiri ardına atlar, filler/ Ama şah hâlâ direnmekte/ Yeni taşlar bulundu çünkü: Köpekler” – Ataol Behramoğlu

Yeniden yayımladığım aşağıdaki yazıyı Son Baskı’da yayımlayalı 16 yıl olmuş. Ama onlar öldürmeye devam etmişler: Gün, ay, yıl gözetmeksizin… Çoluk çocuk, genç gözetmeksizin Berkin’i, Ceylan Önkol’u, Ali İsmail Korkmaz’ı öldürmüşler. Kadınları öldürmüşler hunharca, bodrumlarda yakmışlar insanları. Hepimizin gözleri önünde ve hepimizi dâhil ederek Mustafa’yı, İbrahim’i, Helin’i öldürdüler göz yumarak en insani taleplerine… Biz eşitlik, özgürlük, demokratik cumhuriyet taleplerimizi yükselttikçe öldürmeye devam edecekler, şairin dediği gibi, “öldürdükçe çoğalıyor adamlar/ ben tükenmekteyim öldürdükçe”, tükenerek!

Mayıs, ayların en güzelidir. Baharın müjdecisidir, ağaçlar derin uykularından uyanır, gökyüzüne doğru yemyeşil uzanarak hayata sanki yeniden merhaba derler, kuşlar yeniden özgürce uçmaya başlar, ağaç kardeşlerinin dallarında ötüşerek sürdürürler sohbetlerini. Kuzular, börtü böcek, topraktan fışkıran çeşit çeşit çiçek… Sanki gelecek güzel günlerin müjdecisi ve bir yandan da gelecek katliamların ömrümüz boyunca acısını yüreğimizde duyacağımız acı kayıpların habercisi.

Böyle bir güzel mayıs sabahı, tarih, medeniyetin başlangıcından beri her yıl; sene 1972, sene 1977, sene 1988. Yetmişlerin başı, radyolar ajansları veriyor: “Dev-Genç’liler yakalandı”, “Dev-Gençliler öldürüldü”, “Dev-Gençliler idam edilecek”… Çocuk halimizle anlayamıyoruz olup bitenleri…

Gençler var, “DEV” gibi… Boyları yıldızlara kadar eriyormuş… Kocaman elleri, kocaman yürekleri varmış… Kocaman elleriyle dünyayı bütün pisliklerden arındıracaklar, barışı, dostluğu, adilce bir yaşamı biz çocuklara bir tepsi içinde sunacaklarmış… Yüreklerindeki sevgiyi tüm insanlarla paylaşacaklarmış…

Bazılarının işine gelmiyordu. “Üç, üç, üç!” naralarını atarak istedikleri sonuca ulaştı cellatlar. Darağacını kurdular. “DEV” gibiydiler ve cellat geçiremiyordu ilmiği boyunlarına, güçleri yetmiyordu cellatların. Ve son sözlerini söyleyerek kendileri tekmeledi ayaklarının altındaki sandalyeyi… Öldüklerini sandı cellatları, gür sesleriyle “Bağımsızlık!” diye bağıran seslerinin 32 yıldır dalga dalga yayılmasını engelleyemedi cellada ölüm emrini veren savcıları…

Bilemediler ki onlar Pir Sultanlardı; ölmez, yeniden doğarlardı.

Gökyüzünde en parlağından otuz dokuz yıldız seçtim. Her birine birer sicimle sıkı sıkıya bağladım yaşamı. Durmadı, durduramadım. Madem durduramıyorum yaşamı; “unutulmaz yılın” 1 Mayıs’ında katledilen 34 canın isimlerini verdim 34 yıldıza. Birine de “Mehmet!” dedim.

36’ncı yıldıza Deniz!

37’nci yıldıza Yusuf!

38’inci yıldıza Hüseyin!

Ve tarih 1997’nin 2 Mayıs’ı; bir oğlun, çocuklarını kaybetmiş babaların tarifsiz acısını babasını kaybettiği gün yüreğine çivi yazısı ile kazıdığı gün.

39’uncu yıldız da babamın adını aldı: Ali!

Hep birlikte yukarıda ışığımız olmaya devam ediyorlar, yolumuzu aydınlatıyorlar.

646 kez okunmuştur
Cuma ERDOĞAN
Follow me
Latest posts by Cuma ERDOĞAN (see all)